Friday, January 30, 2009

TANRI BENİ CEZALANDIRDI

Dalgalar bütün öfkesini kusuyor, sanki bütün hiddetiyle saldırıyordu tekneye. Kocası denizin ortasında bir ceviz kabuğu gibi sallanan teknede çaresizce koşuşturmaktaydı. Kucağında canından çok sevdiği kızı ile bir köşeye büzülmüş şimdiye kadar hiç ihtiyaç duymadığı hatta her fırsatta inanmadığını dile getirdiği tanrısına yakarıyordu, Allahım bize yardım et!

Tüm yakarışlarına rağmen aniden gelen dalga tekneyi altüst ederek hepsini bir yana savurdu. Kadın bir yandan dev dalgalarla mücadele ederken bir yandan da kızını tutmaya çalışıyordu. Yardım ister gibi gözleri kocasını aradı. Her ihtiyaç duyduğunda yanında olan o çok sevdiği kocası görünürde yoktu. Seslendi, bağırdı avazı çıktığı kadar ama hiçbir cevap alamadı. Feryatları dalgaların uğultusuna karıştı:

“Yusuuuuuffff, yusuuuuuuufffffff..”

Kucağında sımsıkı tuttuğu kızı ile azgın dalgalar arasında çırpınıyor suyun üzerinde kalmaya çalışıyordu. Kollarında derman kalmamıştı, tam ümidini kesmişken az ileride bir can simidi gördü. Ona doğru hamle yaptı, simit geri kaçtı. O çabaladıkça can simidi onlardan uzaklaşıyordu. Kızının kollarının arasında olması da ulaşmasını engelliyordu. Ama annelik duygusu yaşamaktan da öteydi, ne olursa olsun kızını bırakamazdı. Öleceklerse kızıyla birlikte ölecekti.

Nihayet can simidine yaklaştı ve uzandı. Tam tutacakken kızı kollarının arasından kaydı. Can simidini bıraktı kızına doğru uzandı ama dalgalar müsaade etmedi, aksine ondan uzaklaştırdı. O ulaşmaya çalıştıkça dalgalar onu bir yana kızını bir yana savurdu. Çıldırmış gibiydi, onca uğraşına rağmen kızı gözlerinin önünde yitip gitmişti.

O çok sevdiği deniz, kocasını, biricik kızını elinden almıştı. Artık hayatta kalmak için hiçbir nedeni yoktu. Kendini dalgalara bıraktı ama deniz onu inatla su yüzünde tutarak batmasına izin vermedi. Dalgalar onun yanından geçip gidiyordu. Kızı kucağındayken uzaklaşan can simidi de yanındaydı, o nereye sürüklense o da onunla birlikte geliyordu. Sanki deniz onunla dalga geçiyordu.

İki gündür ufkun sonsuz maviliğine nefretle bakıyordu. Tanrı onu cezalandırır gibi hayatta tutuyordu. Güneşten yüzü çatlamış açlık ve susuzluktan dermanı kalmamıştı. Yaşamdan umudunu kesmesine rağmen etrafından geçip giden köpek balıkları da ona yaklaşmıyordu.

Neler oluyordu? Neden ölmesine müsaade edilmiyordu? Neden kocası ve kızını almasına rağmen o hala yaşıyordu. Neden, neden bir türlü anlamıyordu. Sonunda; tanrı beni cezalandırıyor, diye düşündü.

O sırada aniden bir ses duydu ve korkuyla kaçmaya çalıştı. Dermansız kollarından kurtulan can simidi ileriye fırladı. Nihayet sonsuz mavinin derinliklerine kaymaya başladı. Sonunda huzura ulaşacak çok sevdiği kızı ve kocasına kavuşacaktı. Onların hayaliyle gözlerini kapadı.

Uyandığında bir gemi kamarasındaydı. Başında duran adamın yüzünde beli belirsiz bir tebessüm vardı. Usulca ona doğru eğildi; nasılsın, diye sordu. O, tanrı beni cezalandırdı, diyebildi sadece, tanrı beni cezalandırdı..

Eşref KARACA ( DOSTYUZ )




ÇILDIRTAN NAMUS

ÇILDIRTAN NAMUS

Uzun zamandır Selma Ceylan’ın ÇILDIRTAN NAMUSUNU arıyordum. Türkiye de maalesef bulamadım. Nedense güzel ülkemde edebiyat olması gereken yere bir türlü ulaşamadı. ÇILDIRTAN NAMUS da güzel ülkemin edebiyata değer vermemesinden nasibini almıştı sadece bir baskı yapmış, belli bir süre sonrada tükenmişti. Zaten yayınlandığı dönemde de tanıtımı da hiç yapılmamıştı. Uzun uğraşlar ve ve çabalar sonucunda üniversite örgencileri için hazırlanan düzenlenmemiş bir kitap a Almanya da ulaştım. Hatta öyle düzenlenmemiş ki kitabın ismi bile ÇILDIRTAN değil ÇILDIRAN NAMUS tu.

ÇILDIRTAN NAMUS ( Selma CEYLAN )

Selma Ceylan çıldırtan namus da bize kadının soframızdaki yerini gösteriyor, hem de öyle bir gösteriyor ki, kimi çevreleri çıldırtacak düzeyde. Ki Almanya da yayınlandığında bazi çevreler çığlına dönmüşlerdi.

Bir genç kızın (Nermin) ne genç kızı bir çocuğun hayalleri, bu hayallerin hiçe sayılarak evlendirilmesi, Almanya ya gidebilme para kazanabilme hayalleriyle yanan saf bir delikanlı (Ahmet), ailenin kızlarına hiç destek olmamaları, delikanlının Almanya da değişimi, o gencecik bedene uyguladığı şiddet işkence, ‘’kocadır döverde severde mantığı’’ ile ailenin kızlarını göz ardı edişi, Türk ailelerinde her zaman olan ‘’büyükler her şeyi bilir’’ mantığı yüzünden ailenin genç bireylerinin aileyi birer birer terk edişi, ve baskıların kaçınılmaz sonu nermin’in isyanı evi terk edişi.

Kitap bir kadının düşüncelerini duygularını hislerini çok net ve akıcı olarak anlatılmış. Aslına bakarsanız en önemlisi de Selma CEYLANIN erkeklerin düşüncelerini hislerini de bir bayan olmasına rağmen çok net ve güzel anlatmış olmasıdır. Kitabı okurken bir çok noktada gerçekten çok doğru dedirtiyor. İnsanların bildiklerini ama hiçbir zaman kendilerine itiraf edemedikleri tabularını Selma CEYLAN büyük bir cesaretle kaleme almış. Hani Nazım HİKMET in şiirinde geçen ‘’ soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız’’ kelimesi vardır ya işte ÇILDIRTAN NAMUS bize bu sözün ne kadar doğru olduğunu ayan beyan gözlerimizin önüne sermektedir.

Kendi kendimizi eleştirebilmemiz için kendimize dışarıdan bir bakabilmemiz için mutlaka okunması gereken bir eserdir.

Selma CEYLAN’ın Çıldırtan Namus ta Almanya da yaşayan bir ailenin genç bireylerinin sorunlarını anlattığı söylenir. Aslına bakarsanız Selma CEYLAN bu kitabında Türk toplumunun içinde bulunduğu durumu anlatmıştır. Son zamanlarda incelediğim kadarıyla Almanya da yaşayan Türk insanları kendi kabuklarının içerisinde yaşamaya devam etmektedirler. Hala Almanya da büyüyen erkekler damat olmaz, hala Almanya da büyüyen kızlar gelin olmaz. Hele ki bir yabancı asla hiçbir şekilde aile içine giremez. Hala Türkiye den mümkünse kendi köylerinden damatlar gelinler getirilir. Gençlerin bunu isteyip istemedikleri sorulmaz.

Peki Türkiye değişik mi kesinlikle hayır Türkiye’nin %70 i hala bu kıstaslar içerisinde yaşamaya devam ediyor. Akraba evlilikleri hala devam etmekte, bahanelerde Almanya dan farklı değil ‘’ mallar bölünmesin, malları elin yabancısı mı yesin, el oğlu bizim adetlerimizden ne anlar, el kızı bize hizmet etmez vs. ‘’ yani ha Almanya ha Türkiye fazla bir şey değişmiyor.


İnsanı insan olarak kabul edebilmek! Gerçekten zor mu acaba?

Aslına bakarsanız insanı insan olarak kabul ettiğinizde ne kadın kalır nede erkek. Türk toplumu içerisine şöyle bir baktığınızda okumuşu okumamışı, kültürlüsü cahili, hiç fark etmiyor. Kadın belli bir kıstaslar içerisini sıkıştırılmış. Neden acaba, beklide geçmişlerinden gelen bir bilinçaltı etkisidir. Belki Osmanlıdan kalan bir miras, beklide dinden kaynaklanan bir baskı, beklide hepsinin birleşiminden çıkan baskıcı bir zihniyet.

Eşref KARACA ( DOSTYUZ )